Korkularımız Kaderimiz Olmasın!

İç dünyamızda bazen fırtınalar, bazen lodos, bazen poyraz, bazen de meltem eser. Bir iner, bir çıkar bazen de düz gideriz. Bir yolculuk devam eder durur. Beslediğimiz korkularımız vardır. Kimse ile  paylaşamadığımız korkularımız. Çok komik olan, bazen çok mantıksız asılsız olan korkularımız. Bu hayali korkularımıza el, ayak, göz, vücut inşa ederiz. Bu hayali oluşturduğumuz canavar ruhumuzu zayıflatmaya, direncini düşürmeye devam eder gider. Bir yönüyle kendi oluşturduğunuz hayaletten kendimiz korkar hale geliriz. Ruhumuza zihnimize altından kalkamayacağı darbeler indiriz farkında olmadan.

Küçükken evde yalnız kaldığımız zamanlar oluşan gölgeler hayalete dönmüştür. Hayali olmayan sesleri zihnimiz üretmiş, kulağımız olmayan sesleri duyduğuna inanmıştır. Sesler bazen bir ayak sesine, kapı sesine benzetmiştir. Ne zamanki eve birileri gelir odamızın ışığını açtığında tüm seslerin ve görüntüye ait korkularımızın kaybolup gittiğini bir anda yaşarız. 

Bu kokuların altında ezilmek, perişan olmak istemiyorsanız, her an ölüp ölüp dirilmek istemiyorsanız korkularımızın üzerine gidip o korkularınızı korkutup hatta daha ötesi onları öldürüp üzerine toprak serpmek hatta daha da ötesi üzerine güzel çiçekler yetiştirmek gerekir.

Mesela uçak korkusu, yüksek korkusu, kimseye zararı olmayan sinek-böcek korkuları, karanlık korkusu, otobüs korkusu…daha nice ürettiğimiz korkular. Bu kimileri için ise eğlence dinlenme için bir fırsatken neden birileri için korku kaynağıdır. Anatomik olarak etten, kemikten olma yönüyle olmakla birlikte psikolojik yönü itibariyle büyük farklılıklar göstermektedirler. Bir olayı korku eğlence veya fırsat olarak değerlendiren insanın bilinçaltında oluşturduğu algılardırlardır. Algılarımızı yönlendiğimiz ölçüde acı duyar veya mutlu oluruz. O halde ‘’Korkularımız kaderimiz olmayabilir mi?’’ sorusu aklımıza gelir hemen. Evet olmayabilir. Onu korkunç hale getiren asansör, karanlık, sinek-böcek veya otobüs değil bizim onu yanlış kodlarımız olan bilinçaltımızdır. Geçmişte yaşadığımız kötü hatıralarımızdır. Buna inanmak çözümün ilk basamağıdır. Şunu diyebilirsiniz ‘’Fakat gel de bana sor’’. ‘’Değişen hiçbir şey yok bende’’ diyorsunuz gibi…

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir